Anda Kalma Out! Sürüm Güncelleme In!
Kişisel Gelişim | 20.12.2020
Yıllardır, instagram, twitter, pinterest hata linked in gibi tüm sosyal medya platformlarında, kişisel gelişim vadeden tüm yayınlarda ‘Anda Kal’ söylemi pompalandı. Bir türlü de beceremedik anda kalmayı, beceremedikçe bir sorun hissettik kendimiz ile ilgili. Rahatlatmaktan ziyade strese girdik, aksine.
Eşli dostlu sofralar kurduk; sokaktaki kedilerin fotoğrafını çektik; müzik dinledik sözlerini ciğerimize kadar işledik, sahile gittik denizi fotoğrafladık, dolunayı, gölgeyi, kuşu, kahve ile kitabı fotoğrafladık, fotoğrafladık paylaştık! Carpe Diem! Anda kalmayı, anı fotoğraflayalım, story de kalsın, yok bu story den fazlasını hakediyor, akışa eklensin falan demek sandık. Fotoğraflarda güleni, eğleneni, bruncha gideni, doğum gün kutlayanı anda kalıyor sandık. Hepsinde yanıldık!
Ben, şahsen, kendimi bir nebze tanıyarak, anda kalamayacağımı fark ettim ve çektim elimi bu pompalanarak şişirilen, şişirildikçe sağı solu yamulan, kortizona maruz kalmış bir görüntü içinde özünü kaybeden söylemin tutundurulan versiyonundan.
Özellikle son 5 yıldır, hayat inanılmaz bir hızla akıyor ve bu hız her geçen gün artıyor. Bu hızlı dönemin başlangıcı, 90 lı yıllardı ve neler oluyor diyemeden baş döndürücü bir hale geldi. İş dünyasında her geçen gün bir şeyler değişiyor, araba ve konut piyasası başkalaşıyor, alıveriş ve tüketim biçimleri değişiyor, çocuklar Z kuşağı alfa kuşağı derken başka bir dünyanın insanları oluyorlar. Telefonlarımıza, kullandığımız virüs programlarına, editorlere, sosyal medyaya sürekli güncelleme yükleniyor. Yüklenen güncellemenin bize ne getirdiğini bile fark edemiyoruz.
İki gün önce oğlumla, bir yarışmanın hazırlık süreci için ‘hayalimdeki eğitim sistemi’ konulu bir sohbet yapıyoruz. Sohbetin sonunda yazısını yazdı. Son halini birlikte değerlendirdik ve öğretmenine göndermek üzere e posta hesabını açtı. Bu arada, kenarda bir dosya gördüm : Hastane otomasyon sistemi. Bu nedir dedim? Bilişim dersi projemiz, hastane otomasyon sistemi yazıyoruz dedi. Özellikleri hakkında konuştuk biraz, önerilerimi söyledim. Sonra kod listesini açtı, bu konuda araştırmalarını, neden bu projeyi seçtiğini, kısıtlarını anlattı. Galiba 1/4 ünü anlamadım, belki daha fazlasını. Carpe Diem!
Yaklaşık 17 yıldır iş hayatının içindeyim. Teknoloji hep yaptığım işlerin bir parçasıydı. İşte aydınlama anı! Bugün ben sadece o teknolojinin bir parçasıyım. 2030 yılında, ben 47 yaşında olacağım, oğlum ise 24. Yani iki kuşak olarak aynı dönemde iş hayatının ve hayatın içinde olacağız, olumlu şartlarda. Ben iş hayatına girdiğim dönemde, microsoft office eğitimi alarak, manuel yapılan işlerin bilgisayara geçiş sürecindeki zorluğu yaklaşık 3 ay gibi bir sürede aşabiliyordu, benden 23 yıl önce yola çıkanlar. Ve en iyi ihtimalle %20 si otomasyon, %80 i insan faktörü ile yapılan işlerde, geleneksel bilgi ve uzmanlık hala ön sıradaki yerini koruyordu.
Bu gün hala bir teknoloji projesinin tasarımcısı ve koordinatörüyüm. Araştırma yaparken ve bulduklarımı anlamaya çalışırken başım dönüyor. x,y ve z kuşakları ile faklı konularda görüşmeler ve paylaşımlar yapıyorum. Aradaki fark dağ gibi. Bir yanım, geleneksele çekiliyor, ‘alışık olduğun güvenlidir’ diyor zihnim muhtemelen o sırada, sonra gelecek silkeliyor, tedirgin, karmaşık ama olması gerekene dönüyorum.
Hepimiz, bu hızlı değişimden bir şekilde etkileniyoruz. Kiminiz fazlası ile farkında ve hazır, kimimiz farkında ama hazır değil ve tedirgin, kimimiz henüz farkında bile değil. Ancak en farkında olmayanın bile bu hızda başı dönüyor. Sosyal medyada dakikada ortalama 90 post geçiyor haber akışımızdan. Acı, sevinç, mutluk, kaygı, başarı, motivasyon, hastalık, kriz, ekonomi, ölüm, doğum, inovasyon, işsizlik… hepsini yalnızca 1 dakika içinde tüketiyoruz! Sorun şu ki hazmedemiyoruz! En farkında olmayanımız bile! Carpe Diem!
İnsan, dünya ve teknoloji nereye giderse gitsin, genetik kodlarında, ‘hayatta kal’ uyarısı tanımlanmış bir canlı. Bu değişim hızı başımızı döndürürken, bilinçaltımızdaki ‘hayatta kal’ sinyali sürekli olarak alarm veriyor. Hepimiz bir yere saldırıyoruz; kimimiz fotoshop lu fotoğraflar paylaşıyoruz, kimimiz atarlı cümleler kuruyoruz, kimimiz youtube videoları ile başka dünyaya geçmeye çalışıyoruz, yakalayabildiğimizi like lıyor, yorum yapıyor, eleştiriyoruz… Çünkü, kabilenin içinde kalmaya devam etmeliyiz, ‘kabilenin dışında kalan hayatta kalamaz!’ Bu arada hayatta kal uyarısı ile birlikte bir sinyal daha çalıştırmaya çalışıyoruz arka planda ‘Anda Kal!’ Çünkü kaygı ve korkularımızı anda kalamamaya bağlıyoruz. ‘Bizim anladığımız’ anda kalma durumu ise eğlenmeyi gerektiriyor. Anda kalmak için eğlenceli aktivitelere dahil oluyoruz, o sırada telefona güncelleme geliyor, sosyal medya akıyor. Ve arkada planda alarm devreye giriyor ‘Hayatta kal!’
Bir bilim kurgu filmi seneryosunda değiliz. Hala yaşıyoruz, hayattayız, hala dünyanın hakimi olan canlı türüyüz. Hala! İnsan, duygusal zekası ile, yaratıcılığı ile adaptasyon kabiliyeti ile, iletişim becerileri ile dünyaya iyi şekilde adapte olabilmiş canlı. Ve işte biz bu canlı türüyüz!
Şimdi kısa bir düşünce molası!
En son ne zaman bize verilmiş olan bu yeteneklerimizi kullandık? Ama gerçekten kullandık! Bu yetenekleri geliştirmek için son 5 yıl içinde kendimize ne yatırım yaptık? İsimlerimizin önündeki unvanlar, yaşadığımız şehir, bulunduğumuz pozisyon hiç önemli değil. Günlük rutin aktivitelerimizde bu yeteneklerimize ne kadar önem verdik ve onları ne kadar kullandık?
Onlarca versiyonun döndüğü yapay zeka hikayesi sadece makineler ile ilgili bir hikaye değil, aynı zamanda insan ile ilgili de bir hikaye bu!
Sonunu sadece merak etmekle kalmak ya da ilgisiz kalmak, aşırı karamsar ya da aşırı iyimser olmak, hiç biri çözüm değil. Bu hikayenin sonunu her insan kendisi için yazacak, yapay zeka hikayesinin sonu her birimizin katkısı ile şekillenecek ve bu hikayenin kahramanı Carpe Diem olmayacak!
Hatırlar mısınız? Elinize kelimeler verilip hadi bunlarla bir hikaye yaz denen oyunlar vardı. İşte bu hikaye için elimizdeki kelimeler; yapay zeka, insan, yaratıcılık, değişime adaptasyon, iletişim, aktif öğrenme, teknoloji ve gelecek. Elimizdeki kelimeler şu hikayeyi yazabilir mesela; Duygusal zeka becerilerini her geçen gün geliştiren yapay zeka, insan üzerindeki manipülasyon kabiliyetini artırıyor. Teknoloji artık kullanılabilme değil, birlikte yaşama becerisi gerektiriyor. Simbiyotik zeka, insanların bir kısmını oyunun dışında bırakmaya devam ediyor. İş hayatında otomasyonun yükselişi, 500 milyon insanı işinden etti bile. İş dünyası, siyasi otoriteler ve toplum bilimciler yeni dünya düzenine hazırlıksız yakalandıklarını söylüyorlar. Carpe Diem!
Teknolojinin ve geleceğin eğlenceli bir şey olması için, senaryomuzu biz yazalım. Ve rolümüzü belirlemek için, önce kendimizi tanıyarak başlayalım.
Çevremizi tanıyalım, insanı tanıyalım. İnsanı yeniden keşfedelim. Birbirimizi görmeyi öğrenelim. Sonra geleceği okuyalım, aradaki boşluğu tespit edelim. Öğrenmeyi öğrenelim. Akışta kalalım. Akışta olduğumuz yere tutunmaya çalışmak, ne zaman sürükleneceğimizi bilmediğimiz bir anı bekleme sürecinde yaşayacağımız stresten başka bir şey getirmeyecek. Stresi yönetmek için, kullandığımız mevcut yöntemler; suyunu çıkardığımız kişisel gelişim yöntemleri, anda mutluluk vaat eden kişisel gelişimciler, hedefe odaklanmanızı söyleyen ancak sadece bir terfi ya da performans notu kadar ileriyi görebilen gelişim tavsiyeleri, ilk ‘hayatta kal’ mesajında sıfırlanacak çünkü.
Ya yeni bir şey söyleyelim ve yeni bir şey yapalım, kendi sürümümüzü güncelleyelim; ya da kendimizi akışa bırakalım. Ama kaygılanmadan. Çünkü bu iki tercihin de sonu belli ve tercihi yapmak ise bizim elimizde. Sonunu bildiğimiz bir durum kaygı yaratmaz di mi?